• Sadece Sağlık Turizmi
  • Posts
  • Yeni Bülten #038 : Sağlık Turizmine Ne Kadar Bütçe Ayırmalıyım ? Bütçeyle İşiniz Yok!

Yeni Bülten #038 : Sağlık Turizmine Ne Kadar Bütçe Ayırmalıyım ? Bütçeyle İşiniz Yok!

Bütçeyi unutun. Sizin bütçeyle işiniz yok. Eğer ki pazara sonradan giren bir markaysanız ve karşınızda o kategoride yerleşik dev rakipler varsa, hesabı kitabı bırakın. Pazarlama bütçesiyle de işiniz yok, medya bütçesiyle de, ar-ge bütçesiyle de işiniz yok maaş bütçesiyle de... Bırakın. Çünkü yetişemezsiniz.

Merhaba Değerli Sadece Sağlık Turizmi Okuyucaları, Bugün ki yazımızda bütçe konusunu ele alacağız. Sağlık Turizmine Ne Kadar Bütçe Ayırmalıyım ? Bütçeyle İşiniz Yok! Neden ? Çünkü Bütçeye takılı kalırsanız, en büyük avantajınızı gözden kaçırırsınız… Gelin Bakalım… :)

Başlamadan önce abonelerimize bir hatırlatma Hangi alanda uzmanlaşacağınıza, markanızı odaklayacağınız noktaya karar vermek için ilham gelmesini bekliyorsanız, zor. Şansa kalır. Ama bunun bir metodu var. Atolye'de bu metodu anlatıyorum.

🐇 Sağlık Turizmi Markanıza Özel Odak Noktası ve İdeal Hasta Bulma Atölyesi İçin Hâlâ Bilet Var.

Detaylar için  Tıkla

Keyifli okumalar… :)

Bütçe Yoksa, Fikirler Var!

Ar-ge’ye onlar kadar para ayıramazsınız, reklama onlar kadar para saçamazsınız, o kadar maaş veremez o kadar fiyat kıramazsınız.

Kendinizi o dev rakiplerle karşılaştırmaya kalkarsanız, hesabı onlara göre yapmaya kalkarsanız, bunalıma girersiniz. Onlarla bütçe hesabıyla savaşamazsınız, unutun, her türlü sizi yerler, ham yaparlar.

Bütçeye takılı kalırsanız, en büyük avantajınızı gözden kaçırırsınız. 

Sizin gücünüz bütçeyle ilgili değil. Sizin gücünüz fikirler. 

Sizin gücünüz yaratıcılık. Sizin gücünüz inadınız. Sizin gücünüz tutkunuz, cesaretiniz, cüretiniz…

Onlarda olmayıp sizde olanlar bunlar. Para değil.

Onlar akşam 6’da dükkanı kapatır gider. Siz gitmiyorsunuz. 

Onlar yeni bir şey denemekten korkarlar. Çünkü denedikleri şey tutmazsa, terfi alamaz, maaşlarından olurlar. 

Ama siz her sabah yataktan yeni bir şey denemek için kalkabilirsiniz. Tutmazsa, yarın sabah yenisini denersiniz. Tutarsa da ne güzel. Kimseye hesap vermek zorunda değilsiniz.

Onların aklına dünyanın en iyi fikri bile gelse, müdürlerine onaylatmak zorundalar. Müdürleri de kendi müdürlerine, onların müdürleri de kendi müdürlerine… Müdür müdür müdür… Onların organizasyonu müdürlerle fikir öldürmek üzerine kurulu. Sizinki değil.

Siz sabah aklınıza gelen fikri öğlen deneyip akşam vazgeçebilirsiniz. Kimseden onay almak zorunda değilsiniz.

Devlerle mücadeleye giren bir bira markası

Mesela İskoçya’dan iki arkadaş, James Watt ve Martin Dickie, markalarını ayağa kaldırmaya çalışırken, bütçelerle düşünmenin kendilerine bir faydası olmadığına kısa sürede ikna olmuşlar.

İki arkadaş 2007’de, ikisi de 24 yaşındayken, İskoçya’da Aberdeen’e bağlı Fraserburgh’da bira işine girmişler. 

Küçük bir atölyede kendi kendilerine üretiyor, elle şişeleyip bir kamyonetin arkasında satıyorlarmış. İşler iyi gidiyormuş ama paraya sıkışmışlar. Çünkü yeni siparişler aldıkça, tesisi, dağıtımı yani operasyonu büyütmek için daha çok paraya ihtiyaçları olmuş. Bankadan aldıkları 20.000 Sterlin kredi kısa sürede suyunu çekmiş, taksitleri ödeyemez hale gelmişler. 

Para bulmaları gerekiyormuş ama bankaları ve yatırımcıları ikna etmek de pek kolay olmuyormuş. Sonuçta İskoçya ve İngiltere’de yeni bir bira markası doğurmak, pek de parlak bir fikir gibi görünmüyor. Yüzlerce var.

Kısa sürede, işleri kitaba uygun biçimde yürütmenin kendilerine bir faydası olmadığını farketmişler. 

Kredi taksitleri de sıkıştırınca, sigorta atmış, 2008’de ilk vukuatları gelmiş: 

Tokyo isimli bir bira üretmişler. Ve tahmin edersiniz ki, sıradan bir bira değilmiş. Kitabın dışına çıkıp İngiltere’nin o zamana kadarki en sert birasını üretmişler.

%18.2 alkol oranına sahip bira, alkol üreticileri için standartları belirleyen kurum tarafından anında yasaklanmış. Bingo! 

James Watt ve Martin Dickie’nin markası Brewdog, bu olayla birlikte haber olmaya ve konuşulmaya başlamış. Ardından Japonya ve Amerika’dan gelen ihracat talepleri ve evet, gelsin banka kredileri gelsin yatırımcılar… Şöhretin gücü.

İşin matematiğini çözen iki arkadaş bir yıl sonra hemen ikinci hamleyi yapmış: Dünyanın en sert birası, %32 ile Tactical Nuclear Penguin.

Brewdog’un yükselişi böyle başlamış. Ve eylemlerine aynı hızda devam etmişler.

Mesela Prens William ve Kate Middleton'ın kraliyet düğünü için, Royal Virility Performance ismini verdikleri, Viagra, çikolata ve azgın keçi otlu bir bira üretmişler. Beline kuvvet prensim, diyerek bir tane de Prens William’a göndermişler.

Rusya’daki 2014 Kış Olimpiyatları’ndan önce eşcinsel propaganda yasağı gündeme gelince, merhaba, benim adım Putin isimli, rengarenk etiketli bir bira üretip piyasaya sürmüşler.

Kurucu iki arkadaş, bir şekilde gündemde kalmak için Londra’da tank sürmekten helikopter uçurmaya kadar, yapılmadık tuhaflık bırakmamışlar. 

2007’de kamyon kasasında köylere kasabalara bira satarak işe başlayan iki arkadaşın markası Brewdog, bugün 2 milyar dolar değerinde. Milyon değil. Milyar.

Gayrinizami markalama işte budur.

İngiltere’nin en çok satan dev bira markalarına bakıp onların yaptıklarını nasıl yapacaklarını düşünmemişler. Çünkü zaten yapamazlar, öyle bir bütçeleri yok. Ne ürün ne üretim ne dağıtım ne de reklamda onlarla boy ölçüşemezler. Mümkün değil.

Bu yüzden ne yapamayacaklarını düşünmeyi bırakıp ne yapabileceklerine bakmaya başlamışlar.

Mesela ilk vukuatları: İngiltere’nin en sert birası...

En sert birayı üretmek devlerin aklına gelmez. Gelse de bununla uğraşmaz, deneseler de yapamazlar, içerideki bürokrasiden geçmez. Neden? Öncelikle yasa dışı.

Onlar kitapta yazan oranın üzerine çıkmazlar, çıkamazlar.

Ayrıca, neden öyle bir bira üretsinler ki? Ne gerek var?

Ama Brewdog üretmiş, yasaklanmış ve adını böyle duyurmuş.

Sonra da %32’yle dünyanın en sert birası… 

Prense yolladıkları bira, Putin…

Dev markalar bunları yapamaz, yapmaz.

Birincisi, bunlar devler için küçük işler. Yaptıklarına değmez. Uğraşmazlar. Ayrıca kurum kültürlerine yakışmaz. (Yemişim onların kurum kültürünü, o ayrı.)

İkincisi ve daha önemlisi, devlerin böyle vukuatlara ihtiyaçları yok. Onların bütçeleri var, her işlerini parayla çözebilirler. Basarlar reklamı geçerler. Yığarlar satış noktasına, satarlar. Vukuat çıkarmayı özellikle istemezler.

Kritik nokta da işte tam burası.

Küçücük bir markayla dev rakiplerin karşısına çıktığımızda teraziyi dengeleyebilmemizi sağlayan bu: 

Terazinin bir tarafında, onların ağırlığı, bilinirliği, paraları ve bürokrasiyle yoğrulmuş kurum kültürleri var.

Diğer tarafındaysa bizim fikirlerimiz, cesaretimiz ve cüretimiz var.

Bütçeniz darsa, paranız yoksa, terazinin o tarafını düşünerek hayatı kendinize zindan etmeyin. O kadar bütçeniz yok. Olamaz da. 

Ama terazinin diğer tarafında olasılıklar sonsuz.

Kitabın dışına çıkmaya cüret ettiğiniz anda, dengeyi bozmaya başlarsınız.

Kitabın dışına çıkmak da aslında o kadar zor değil.

Brewdog da öyle başlamamış mı? Kitapta yazan alkol oranının üzerinde alkol içeren bir bira üretmek, çok mu dahiyane bir fikir? Çok mu zor?

Değil. Tek gereken, bilinmeyen sulara atlayabilecek cesaret.

Ama etkisi ortada.

Yapmanız gereken, onlar kadar paranız varmış gibi düşünmeyi bırakmak.

Onlar kadar paranız yok. O zaman onlar gibi düşünmemeniz gerekiyor.

Ezberleri bırakın. Kitabın dışına çıkın. Su çok güzel, gelin.

🐇 Sağlık Turizmi Atölyesi İçin Hâlâ Bilet Var.

Haftaya pazar görüşmek üzere… :)

Bir Sadece Sağlık Turizmi okuyucusu için başarı kaçınılmazdır. Bu yazımızda her yerdelik stratejisinin detaylarına indik, tüm sorularınız için bize mesaj gönderebilirsiniz. İyi Çalışmalar… :)

Her Pazar Sağlık Turizmi dünyasındaki son gelişmeleri ve global pazarda işinizi büyütecek ipuçlarını tek bir bültende okuyun.

Yorumunu bekliyorum mail gönder …

Reply

or to participate.